29 Nisan 2012 Pazar

Clive Barker: Kabal - Kuzular Kurt, Kurtlar Kuzu Postuyla Karşımızda



Hayat, türlü kılıklara girip dört bir yandan saldırır her gün ve öyle bir gün gelir ki dayanamaz olur insan; artık taşıyamadığı yüklerden, kaldıramadığı sorumluluklardan, yabancılaştığı insanlardan kurtulmak, ardına bile bakmadan kaçıp gitmek ister. Çoğu zaman lafta kalır bu istek. Diline dolanan ve kendini tatmin ettiği bir yalan olmaktan öteye gidemez. Çekip gitmek o kadar kolay değildir. Ne kadar hırpalarsa hırpalasın toplum görünmez ipleriyle kendine bağlamıştır insanı.

Ancak ya toplum keserse bu ipleri. Ya bir balgam gibi tükürüp kurtulmak isterse sizden. O zaman ne yaparsınız? Nereye gidersiniz?

Boone, doktoru Decker’dan onlarca insanın katili olduğunu öğrendiğinde gidebileceği tek bir yer olduğuna karar verir. Burası fiziksel dünyanın ötesindedir. Ancak önüne atladığı kamyon gitmek istediği bu yere, ölüler diyarına kadar götürmez onu. Azrail’in listesinde sıra ona gelmemiştir henüz.

Hastane odasında, beyaz duvarların arasında yatarken sığınacağı bir başka yerin adı çalınır kulağına. Burayı daha önce de duymuş ama umursamamıştır. Oysa artık durum farklıdır. Boone günahlarla yüklüdür. Ve adını duyduğu bu yer, gerçek ya da hayal ürünü ne günah işlemiş olursanız olun affedilebileceğinizi vaat etmektedir.

Boone… Doktoru Decker’ın, sevgilisi Lori’nin, hatta son çaresi ölümün bile dışladığı Boone daha önce acı çekenlerden işittiği bu yere gitmeye karar verir.

Bu yer Midian’dır.

24 Nisan 2012 Salı

Tim Burton'ın "Çılgın Marslılar"ı


Tim Burton denince neler gelmez ki insanın aklına:

Ruhları kendi evlerinde sıkışıp kalan ölü çiftler (Beter Böcek), adaleti bildiği yoldan sağlayan yarasa adamlar (Batman), korkunç başsız süvariler (Hayalet Süvari), gerçek ile hayal gücünü harmanlayıp fantastik öyküler yaratan hayalperestler (Büyük Balık), evlenmek için dirilen bahtsız gelinler (Ölü Gelin), çikolata fabrikasını cennet bahçesine çeviren çılgınlar (Charlie’nin Çikolata Fabrikası), intikam hırsıyla yanıp tutuşan berberler (Fleet Sokağı'nın Şeytan Berberi), beyaz tavşanın peşine düşüp maceradan maceraya koşturan genç kızlar (Alice Harikalar Diyarında), kılıktan kılığa girip bizi her defasında şaşırtan Johnny Depp, Helena Bonham Carter, Burton’ın hayal gücünden fırlamış o çarpık, garip dekorlar…

Ve hem bilim insanlarının, hem de bilim kurgunun peşini bırakmaya niyetli olmadığı Marslılar. 

20 Nisan 2012 Cuma

Evcilik (Öykü) / Varlık Dergisi, Ağustos 2007


Ceviz ağacından kopardığım yaprakları salata yapmak için küçük küçük doğruyorum. Ayırdığım dut yapraklarını ise dolma sarmak için kullanacağım. Ben yapraklardan çeşit çeşit yemek hazırlarken Merve de masayı hazırlıyor. Ayşin ise oyuncak bebeğini uyutuyor. O yüzden Merve de, ben de işimizi sessiz yapmaya çalışıyoruz.

Sizin de anladığınız gibi evcilik oynuyoruz. İnanın bana şu iki küçücük kızdan daha fazla zevk alıyorum şu oyundan. Sevgi Teyze’nin pazara gideceği günü iple çekiyorum şu iki yumurcağa bakıp, onlarla oyun oynayabilmek için.

Keşke, diyorum içimden, keşke pazarın ta sonuna kadar gitse de hemen dönemese. Keşke yorulsa da yarı yolda oturup yarım saat dinlense.

Ben bunları düşünürken Ayşin, “Uyudu Nazlı,” diyor. Bebeğe bakarken yüzü masum bir tebessümle aydınlanıyor. Sonra küçücük elleri ile bebeğin saçlarını okşuyor. Acaba ben bebekken bana da böyle içten bir sevgiyle baktı mı birisi? O kadar güzel bir bebekmişim ki ben… Nazlı bebekten bile güzelmişim. Belki annem bakmıştır bana böyle. Belki… Düşünsenize ufacık bir çocuk, plastik bir bebeğe bu kadar sıcak bakabiliyorsa, herhalde bir ana da canına, kızına böyle bakabilir.

18 Nisan 2012 Çarşamba

Lili: Kaybettiğimiz Masumiyetin Filmi


Yer küçük bir Fransız kasabası. Kasabaya yeni kurulan gezici karnavalda çalışan muhteşem sihirbaz Marcus, asık suratlı kuklacı Paul ve yardımcısı Jacquot kasabayı dolaşmaktadırlar. Hava güzel, kasaba renkli ve neşelidir.

“Günaydın beyefendi. Taze yumurtalarım var. İşte buradalar,” der satıcı kadın. “Bu sabah geldiler, seçebilirsiniz bile.”

“Ya şeftaliler nasıl?” diye sorar Marcus, yüzünde kocaman bir tebessümle.

“Şeftaliler mi? Nefis!” diye yanıtlar kadın.

Satıcı kadın, Jacquot ile konuşmaya başlamışken, çapkın Marcus da yanlarından geçmekte olan alımlı bir kadınla bakışmaktadır. Alımlı kadın merdivene yönelir ve işte tam o sırada Lili çıkar karşımıza. Bir elinde bavulu, öteki eli şapkası rüzgârdan uçmasın diye başında, telaşlı adımlarla basamakları inmektedir. Film boyunca birçok kez göreceğimiz o şaşkın ve endişe dolu yüzüyle Jacquot’nun yanına yaklaşır ve sorar:

“Affedersiniz. Bay Godet’i arıyorum, fırıncı.”

Jacquot, kasabaya yeni geldiğini, aradığı kişiyi satıcı kadına sormasını söyler ve zavallı Lili’yi başından savar.

14 Nisan 2012 Cumartesi

Stephen King: Bir Korku Yazarı (mı?)


Stephen King süpermarketteyken bir kadın yaklaşır yanına ve şöyle der:

"Sizi tanıyorum, siz Stephen King'siniz ve bu harika! Bir yazarla süpermarkette birlikteyim ve konuşuyorum. Ama kitaplarınızdan hiçbirini okumadım ve filmlerinizi seyretmedim. Çünkü korku romanlarını hiç sevmem."

"Peki, ne seversiniz?" diye sorar King.

"Mesela ‘Rita Hayworth'u Seven Adam’ adlı filmi severim," diye cevaplar kadın.

King, "Onu da ben yazdım," dediğinde "Hayır, siz yazmadınız," olur aldığı yanıt. "Ben yazdım," diye yinelediğinde kadın inatla "Hayır, yazmadınız," diye ısrar eder.

Anlayacağınız kadını ikna etmenin imkânı yoktur. Kafasının içinde, üzerinde korku yazarları yazan bir kutunun içine atmıştır King’i. Ve bu kutuda yer alan yazarların aşkla, meşkle işi olamaz.

Umarım siz de bu kadar inatçı değilsinizdir. Eğer King’in -yalnızca- bir korku yazarı olduğu konusunda değişmez yargılarınız varsa zamanınızı boşa harcamamanızı ve diğer yazılarıma göz atmanızı tavsiye ederim.

Beni ikna edici bulmadıysanız yazarın kendisine söz verelim, ne dersiniz. Bakın King bu konu hakkında neler demiş:

Benim bir korku yazarı olduğum hakkında genel bir kanı var. Aslında “Çağrı” bir aşk hikâyesiydi. Aynı zamanda “Büyücü ve Cam Küre” de öyle. Ben ne yazarsam onu yazarım. Sınıflandırmaları pek sevmem. Kitaplarımı okuyan insanlar, vermek istediğimi yeterince anlıyorlar. Demek ki bende kendimi sıkça açıklamak zorunda değilim.

13 Nisan 2012 Cuma

Clive Barker'ın Tekinsiz Öyküleri: Kan Kitapları 1


Ölülerin otobanları vardır.

Ölü ruhları taşıyan hayalet trenler, düşsü at arabaları hayatlarımızın ardındaki bozkırdan peş peşe, durmadan geçer. Sesleri dünyanın çeşitli yerlerindeki zalimlik, şiddet ve ahlaksızlık eylemleriyle açılmış çatlaklardan işitilir. Taşıdıkları gezgin ölülerse insanın yüreği patlama noktasına geldiğinde, gizli görüntüler açığa çıktığında bir anlığına görülebilir.

Bu otobanlarda trafik işaret levhaları, köprüler ve cepler vardır. Paralı yollar ve kavşaklar vardır.

Ölü kalabalıklarının kesiştiği, birbirine karıştığı bu kavşaklar, o yasak otobanın dünyamıza açılmasına en uygun yerlerdir. Kavşaklarda trafik yoğun olur. Ölülerin sesleri de en çok oralarda çıkar. Sayısız ayaklar, iki dünyayı ayıran engelleri aşındırır.
İşte bu cümlelerle başlar kitabın açılış öyküsü olan “Kan Kitabı”, okuyucuyu nelerin beklediğini gözler önüne sererek ve insanoğluna ölümle arasında ne kadar ince bir sınır olduğunu göstererek.

Barker değişmez yazgısını yüzüne vurur insanın. Çizginin fiziksel tarafında duranların, er geç çizginin öte tarafına adım atacak mahkûmlar olduğunu hatırlatır. Zaman, doğar doğmaz düşer insanın peşine ve sınıra doğru iteklemeye başlar ardından. Her seferinde de amacına ulaşır. Ve insanoğlu, zamanın onunla işi bittiği yerlerde hayalet trenlere, düşsü at arabalarına binip otobanda yol almaya başlar.

12 Nisan 2012 Perşembe

Çıplak Gerçek (Öykü)


          
Çırılçıplak bir halde, hiç bilmediğim bir sokaktayım. Hava o kadar soğuk ki… Bedenim tir tir titriyor. Belki de hava o kadar soğuk değil de sadece içim üşüyor. Emin olamıyorum. Yürümeye başlıyorum. Adımlarım ağır, isteksiz.

Çok geçmeden bir terslik çekiyor dikkatimi. Etrafımda ne bir ağaçtan, ne de başka bir canlıdan eser var. Sadece binalar... Her yeri saran, çocukluğumuzu çalan, kapattığımız kapılarının ardına saklandığımız ve bizi her gün biraz daha birbirimizden uzaklaştıran beton kutular.

Neredeyim ben böyle? Bu bir rüya mı?

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...