Prens Adam ve General, Phantos
gezegeninde. Gezegenin kraliçesi Elmora’nın kara kaşı, kara gözü için orada
değiller elbet. Amaçları Elmora’dan evrenin en güçlü metali olan photanium’u
almak. Elmora da sağ olsun, aramızda bir photanium’un lafı mı olur diyor, kırmıyor
kahramanlarımızı. Bizim Adam da kibar çocuk hani, kraliçeyi bitkin görünce iyi
olup olmadığını sormadan edemiyor. Kuşburnu, ıhlamur içmesini ve balkona üstüne
bir şey almadan çıkmamasını salık veriyor. General ise oralı bile değil. Aklı
fikri metalde. Saat geç oldu, benim kız bekler, diye kestirip atıyor lafı.
Böylece photanium’u yükleniyor ve kraliçeye veda edip dönüyorlar memlekete.
General hemen işe
koyuluyor. Photanium’dan kafa göz yaracak silahlar üretiyor. Seri üretime
geçmeden, şunları bir Teela’nın üzerinde deneyeyim diye düşünüyor. Ama evdeki
hesap çarşıya uymaz diye boşa dememiş atalarımız. Meğer Elmora, photanium diye
bildiğiniz tenekeyi kakalamış kahramanlarımıza. Silahlar iki vuruşta çattadanak
diye ayrılıyor ortadan ikiye.
Adam, kibar olduğu
kadar akıllı çocuk da. Kolay mı koskoca Eternia Prensi olup aynı zamanda da
He-man olmak. Bu işte bir bit yeniği olduğunu anlıyor, General’i de alıyor
yanına ve hopppp yeniden Phantos gezegeninin yolu tutuluyor. Adam bu kez He-man
olmakta yarar görüyor. Ne de olsa belli olay çıkacak, ortalık karışacak.
Tedbirli olmakta fayda var. Hele işin içinde bir de İskeletor varsa… General
bakıyor durum sakat; kızı Teela’yı sokakta bulmadı tabii. Sen burada kal, çay
suyunu koy, biz He-man ile beş dakikaya gider geliriz, diyor. Teela da, he he
tabii tabii, diyor ama yerinde duracağı yok elbet. Hem de işin içinde abayı
yaktığı He-man varken. Heyhat, bağlasanız tutamazsınız bizim Şirin’i.
Çaktırmadan takılıyor peşlerine. Ver elini Phantos. Zaten başka bir gezegene
gitmek, bakkala gidip ekmek almaktan kolay. Havada asılı bir kapıdan civvv civvv
efektiyle geçtin mi tamamdır.
Sen misin bilmediğin
gezegende ellini kollunu sallayarak dolaşan. He-man de olsan insansın sonuçta.
Düşmez kalkmaz bir Allah. He-man’in gözleri, karşılarında dikilen devasa
bitkiyi görünce fal taşı gibi açılıyor. Önce tabanları yağlamayı düşünüyor.
Ardından yediremiyor kendine. Ya herrü ya merrü diyerek tam atılacak… Birden
Teela çıkıveriyor ortaya, sarılıyor silahına ve gözünü kırpmadan basıyor tetiğe.
Dışınn dışınn! Işını yiyen zavallı bitki kül olup kalıyor.
İki yumruk atamadan
sorun çözülünce He-man’in de hevesi kursağında kalıyor. Baban sana evde kal
demedi mi kız, diye kalaylıyor garibi. Ama bakıyor ki Teela ağladı ağlayacak,
kıyamıyor, iki güzel söz söyleyip alıveriyor gönlünü. İyi de ediyor. Teela’nın
bir kanatları eksik. Mutluluktan uçtu uçacak. Baksanıza şu haline:
General bakıyor ki
Teela’nın aklı uçtu, öhömm öhömmm deyip giriyor araya. Haydi bakalım şu işi
çözelim bir an önce, akşam NBA finalleri var, Boston maçını kaçırmayayım diyor.
Ve böylece doğruca Elmora’nın şatosuna yollanıyorlar. Daha kapıdan adım atar
atmaz anlıyorlar ki işin içinde İskeletor’un parmağı var. Kızılca kıyamet
kopuyor tahmin ettiğiniz gibi. Atlayanlar, zıplayanlar, haytlar, huytlar…
Tellioğulları vs. Seferoğulları misali kavga gittikçe büyüyor. He-man üstü başı
parçalıyor, bir vuruşta iki göbekliyi birden yere çalıyor. General bumerangı
çekiyor, ya Allah deyip fırlatıyor ve Deniz Adamı’nı fare leşi ayaklarından
yakalayıveriyor.
İskeletor bakıyor ki
işler arap saçına döndü, çareyi Elmora’yı büyülemekte buluyor. Zavallı Elmora
He-man’i İskeletor olarak görmeye başlıyor. Bir tanesi yetmezmiş gibi iki
İskeletor dikiliyor karşısında şimdi. İkisi de ben He-man’im diye yemin billah
ediyor. Ama Elmora cin gibi, hemen patlatıyor bir büyü, ikisini birden photanium
zinciriyle yaprak sarma gibi sarıyor. Biliyor ki ancak gerçek He-man o zinciri
koparabilir. Düşündüğü gibi de oluyor. He-man kaslarını iki şişirip zincirleri sigorta teli gibi koparıyor.
Böylece gerçek
İskeletor da ortaya çıkmış oluyor. He-man insan evladı ne de olsa. Adam gibi
adam dediklerimizden. Delikanlı bir halk kahramanı. İskeletor,
Elmora’nın üzerindeki büyüyü kaldırınca He-man onu serbest bırakıyor.
İskeletor’dan aynı davranışı
beklemek saçma olur tabii. Ne demiş atalarımız, bana arkadaşını söyle sana kim
olduğunu söyleyeyim. İskeletor’un arkadaşlarına bakar mısınız: Deniz Adamı ve
Hayvan Adam.
İskeletor bir kuru
teşekkürü bile çok görüyor, yetmezmiş gibi üstüne bir de şeytani kahkaha
patlatıyor. Paçayı kurtardı ya artistliğini yapacak, mekânı da ışınlanarak terk
ediyor. Bu arada He-man’in biraz tırstığı gözlerden kaçmıyor. Cıbıl cıbıl
dolaştığından olsa gerek üstüne kıvılcım mıvılcım sıçrar diye korkuyor.
Neyse lafı fazla
dolandırmayayım. He-man yine günü kurtarıp Teela’yı kendisine bir kez daha âşık
ediyor. Eve döndüklerinde bir de bakıyorlar ki Orko çayı koymuş, kakaolu keki
fırına vermiş. Çaydı, kekti, muhabbetti derken vakit geçip gidiyor. Akşamüstü
General photanium’dan mahallenin çocuklarına su tabancası yapıyor. Bir de
sarayın altındaki çeşmeden hepsini tek tek dolduruyor. Su faturasını kral
ödüyor nasılsa. Çocuklar, General amcaaaaa, sen çok yaşaaaaaa, diye tempo
tutuyor. General’i yufka yürekli sanmayın sakın. Asker adam ne de olsa; lafını
dinlemeyen kızına yüz kilo patates soyma cezası veriyor. Bu iş Adam ve Orko’nun
çok hoşuna gidiyor. Zavallı kız ile makara kukara yaparlarken bölüm sona eriyorrrrr.
Başka bir bölümde
buluşana dek, güççç sizinleee olsunnnn!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder