Kitaplar
hayali dünyalara açılan pencerelerdir benim için. Kuşkusuz ekranın karşısına
geçmiş bu yazıyı okuyorsan sen de benimle aynı fikirdesin. Sevdiğin bir yazarın
kitabını eline alıp yatağına uzandığında ve o büyülü nesnenin ilk sayfasını
açtığında boyut değiştirenlerdensin. Kâh sisli sokaklarda vampirleri kovalayan
bir avcıya, kâh bilinmeyen gezegenlere yolculuk yapan bir uzay kâşifine, kâh
ölüleri canlandırmaya çabalayan bir bilim adamına dönüşüp maceralara yelken
açan bir kitapseversin.
Yatağında
uzanıyor olduğun halde, maceradan maceraya koşmanı sağlayan tek büyülü nesne
kitaptır herhalde. Son sayfasına kadar heyecan içinde okuduğun kitabı
kapattığında kendini güvenli yatağında buluverirsin tekrar. Tüm tehlikeler,
felaketler, vampirler, hayaletler sayfalarda kalmıştır.
Ama
ya böyle olmazsa? Ya dehşet, sayfalarda kalmayıp gerçek hayata da sızarsa? Ya
sandığın kadar güvende değilsen?
Dehşet Gecesi (1958)
adlı romanın kahramanı Altınışık gazetesinin sahibi Mümtaz Evren, 1953 yılının
Temmuz ayında trenle Hakkâri’ye doğru yola çıkar. Cilo Dağı’na yeni inşa
edilmiş büyük bir turistik otelin açılış törenine davet edilmiştir. Mümtaz
yataklı vagonda yalnızdır. File üzerinde valizleri duran diğer yolcu ortalarda
yoktur. Kahramanımız, adamın ya treni kaçırdığını ya da trene başka bir
istasyondan bineceğini düşünür. Üstelik yolcunun bileti de üzerlerinde “P.R.”
harfleri olan valizlerden birinin sapından sarkmaktadır.
İki
günün sonunda kahramanımız, meçhul yolcuyla tanışma fırsatı bulur. Yolcu
sandığının aksine bir kadındır. Büyüleyici bir güzelliğe sahip olan bu
esrarengiz kadın otelin sahibinin yakın bir akrabasıdır. Valizlerini aldıktan
sonra otele kendi arabasıyla gideceğini söyler ve trenden iner. O sırada
Mümtaz’ın yanına aldığı kitaplardan biri masanın üzerinden düşer. Eğilip kitabı
alınca şaşkınlık içinde kalır. Çünkü “Kızıl Puhu” adlı bu romanın kapağını
süsleyen kadınla az önce karşılaştığı kadın tıpatıp birbirine benzemektedir.
Kitap birkaç gün evvel Cengiz adındaki meçhul bir yazar tarafından kısa bir
mektupla birlikte gönderilmiştir. İşin ilginç yanı Cengiz’in, romandaki
doğaüstü tuhaflıklarla dolu olayları bizzat yaşadığını iddia etmesidir.
Ve
Mümtaz sayfalardaki maceraya ortak olmak için kitabı aralayıp okumaya başlar. Her
sayfasında heyecanı ve dehşeti artar. Sonunda romanı bitirip kapağını kapatır.
Ancak romandaki maceralar henüz bitmek istememektedir. Böylece Mümtaz’ı da
içlerine alıp sürmeye devam ederler. Romandaki hortlaklar, mekânlar, olaylar
sayfalardan fırlayıp Mümtaz’ın etrafını kuşatır. Kahramanımız artık gerçekte
mi, yoksa hayal dünyasında mı olduğunun farkında değildir.
Cengiz’in
akıl almaz hikâyesi gerçek midir? Mümtaz, kendini gerçekten de okuduğu maceraların
ortasında mı bulmuştur? Valizlerinin üzerinde “P.R.” harfleri olan kadın
olayların neresinde yer almaktadır?
Bu
soruların yanıtı, aşk romanlarıyla tanıdığımız Kerime Nadir’in yarım asır önce
kaleme aldığı Dehşet Gecesi’nin
içinde. Bir an evvel romanı alıp maceraya ortak olmanızı tavsiye ederim. Hele
hele de gotik romanlara ilgi duyuyorsanız.
Ve
unutmayın ki bu sefer o kadar da güvende değilsiniz. Dehşet tıpkı Mümtaz’ın
olduğu gibi sizin de hayatınıza sızabilir.
Kerime Nadir'in Funda'sını okumuştum yıllar önce ama böyle dehşetli şeyler yazdığını bilseydim peşini bırakmazdım :P En kısa zamanda alıp okuyacağım, teşekkürler :)
YanıtlaSilKerime Nadir deyince aklıma ilk gelen, romanından uyarlanan ve başrollerini Hülya Koçyiğit, Ediz Hun ve Kartal Tibet'in oynadığı "Hıçkırık" filmiydi. Ta ki bu romana kadar. =) Arka kapak yazısı gibi oldu. =)
YanıtlaSil