Tarih profesörü John Oldman on yıldır görev yaptığı üniversiteden nedensiz yere ayrılır. Haberi duyan meslektaşları soluğu John’un evinde alır. Onu, küçük çaplı bir veda partisi düzenlemeden bırakma niyetinde değillerdir. Eşyalarını toparlarken yakaladıkları John ise belli ki kimseye yakalanmadan sıvışmanın derdindedir. Bu durum dostlarını meraklandırır. John’un bir sıkıntısı olduğu bellidir. Birinden mi kaçmaktadır? Dostlarının bilmediği ne gibi bir derdi olabilir? Önü açık, parlak bir profesörün böyle birdenbire istifa etmesi hiç de mantıklı değildir.
John başlangıçta ketum davranır. Dostlarından onu mazur görmelerini ister. Yerinde duramamaktadır işte. Bir yere bağlanamamaktadır. Yeni bir hayata yelken açacaktır. Durum bundan ibarettir. Üstelik bunu her on yılda bir yapmaktadır.
İyi güzel de John nasıl olur da bu gencecik yaşında bunu daha önce de yapmış olabilir? Üstelik evindeki bu garip eşyalar da neyin nesidir? John sonunda meraktan kıvranan dostlarına istediklerini verir ve Benjamin Button’ınkinden bile tuhaf olan hikâyesini anlatmaya koyulur. John on dört bin yaşında bir mağara adamıdır. İşte gerçek budur.
Bir şişe viski ve gürül gürül yanan şömine
eşliğinde bir tartışmadır başlar. Sorular soruları doğurur. Başta inanılmaz gibi görünen öykü, John’un sorulara verdiği tutarlı cevaplar ile gerçeğe adım adım yaklaşır.
Yine de John’un anlattıkları yenilir yutulur cinsten şeyler değildir. Tarih
profesörünün hayat öyküsü doğa kanunlarına meydan okumaktadır. Bu yetmezmiş
gibi John, milyonları peşinden sürükleyen tarihi bir kişiliğin de aslında
kendisinden başkası olmadığını iddia edince…
Üzerine hayatımızı kurduğumuz gerçeklerin ne kadar kırılgan olabildiklerini gözler önüne seren The Man from Earth bir bilim kurgu filmi olmasına rağmen aksiyon dolu sahneler ya da ihtişamlı görsel efektler içermiyor. Bu filmde uzay gemileri, ışın tabancaları, karanlık teknolojiler, tehlikeli gezegenler, tuhaf canlılar, istilalar, savaşlar ya da robotlar yok. Aksine filmin neredeyse tamamı sade döşenmiş şömineli bir odada geçmekte. Yine de film, insanı içine almayı başarıyor. İzleyici bir noktadan sonra kendisini, “Şunu sorsana be adam! Bu da soru mu şimdi? Ben olsam şunu şunu sorar, John’u sıkıştırırdım,” diye söylenirken buluyor.
Düşük bütçe ile de eli ayağı düzgün bir film yapılabileceğini gösteren The Man from Earth, karşınıza sık çıkmayacak, sürükleyici, farklı lezzette bir film. Ayrıca klasik bilim kurgu filmlerinin her sahnesini ezberlemiş bilim kurgu hayranları için de iyi bir alternatif.
Gece oniki sonrası şov tivi filmi desek doğru olur mu hocam?
YanıtlaSilHer gün saçma dizilerin pörtlediği ekranlar yüzünden şu filmlerden mahrum kalıyoruz. İlk özel kanalların yaygınlaştığı 90'ları özlüyorum.
Elinize sağlık.
Maalesef tv kanalları dediğiniz gibi dizilerle doldu taştı. Biri bitiyor, biri başlıyor; takip etmenin imkanı yok. Ama bu da bir dönem. Elbet bir gün dizi modası da son bulacak ve dizilerin yerini başka bir şey dolduracak. Umalım ki o şey her ne olacaksa dizilerden daha dolu olsun ve izleyiciye bir şeyler katsın.
YanıtlaSildizilere bu kadar para harcanacağına sinemaya yönlendirsek ya yazık bu boş dizilere, zamana ve harcanan paralara çok yazık. deltasomine.com/barbeku
YanıtlaSil