8 Mart 2013 Cuma

Dövüşün Kralları



Çocukluğunu 80’lerde (hadi 90’ların ortasına kadar uzatalım bu dönemi) yaşayan her erkek çocuğu (buna ben de dâhilim) usta birer karateciydi. Kara kuşaklarımız yoktu belki, ama yabana atılmayacak kadar ustaydık hepimiz. E ne de olsa hocalarımız zamanın en büyük dövüşçüleriydi. Kimler yoktu ki aralarında: Van Damme, Bolo Yeung, Billy Blanks, Loren Avedon, Jackie Chan, Cynthia Rothrock, Chuck Norris…

Bu ustalar videokasetlerdeki karate filmleriyle yetiştiriyorlardı bizi. Biz de azimli çekirgelerdik hani. Her bir sahneyi, atılan her yumruk ve tekmeyi, tüm havalı cümleleri (Özellikle Kickboxer Kralı’nda Loren Avedon ve Billy Blanks’in dövüş öncesi yaptıkları konuşma beni benden almıştır hep) ezberleyene kadar tekrar tekrar izlemekten sıkılmazdık bu filmleri.

Van Damme’ın Bolo Yeung ile olan ezeli rekabetini (Kan Sporu, İkiz Kan), Loren Avedon’un koca koca tomruklarla yaptığı antrenmanları (Kickboxer Kralı), Kurt McKinney’nin Bruce Lee’nin ruhundan aldığı dersle Van Damme’ı pataklamasını (Geri Çekilmek Yok Teslim Olmak Yok), Cynthia Rothrock’ın manyak katillerin peşine düşüp yeraltı dövüşlerine katılmasını, ağaçlara tırmanıp kaşla göz arasında ortadan yok olan kara kara ninjaları ve Jackie Chan’in hem güldürüp hem de inanılmaz hareketleriyle kendisine hayran bıraktığı kung fu filmlerini izlemekten nasıl sıkılırdık ki?


Üstüne üstlük büyülüydü bu filmler. Birkaç tanesini arka arkaya izlerseniz hiç beklenmedik bir şey oluverirdi. Videokasetlerden sızan büyü erik ağaçlarıyla dolu arka bahçelere kadar uzanır, oraları en çetin dövüşlerin yapıldığı ringlere, en sıkı eğitimlerin verildiği karate salonlarına, efsanevi kung fu okullarına çevirirdi. Sıra tüm öğrendiğimiz numaraları sergilemeye gelirdi o zaman. Dallardan sarkan kum torbalarını yumruklar, hızlı tekme atma yarışına tutuşur, Van Damme gibi bacak açmak için elimizden geleni ardımıza koymazdık. Siyaha boyadığımız giysileri, başörtülerini giyip kara ninjalara dönüşür, parmak ucunda damlarda dolanırdık. Görünmez olmanın yollarını arar, süpürge sopalarına zincir takıp nunçaku (80’lerdeki adı mınçıkadır) yapardık.

Kabul ediyorum, bizi böylesine derinden etkileyen filmler harika senaryolara, usta oyunculara sahip değillerdi belki. Belki çoğu birbirine benziyor, sonları en başından tahmin edilebiliyordu. Belki yapay diyaloglarla, abartılı oyunculuklarla, mantıkdışı sahnelerle doluydular. Her ne olursa olsun bizi ekran başına kilitlemeyi başaran gizemli bir tılsıma da sahiptiler. (Belki de o tılsım bizlerin yüreğindeydi kim bilir.)

Sonuç ne olursa olsun dövüş filmleri bir döneme damgasını vurdu ve bir kuşağı peşinden sürükleyen yıldızlar yarattı. O yıldızlar günümüzde her ne kadar parlaklıklarını yitirseler de hiç kuşku yok ki bir neslin yüreklerindeki yerlerini hiçbir zaman kaybetmeyecekler ve kuruldukları tahtta dövüşün kralları olmayı sürdürecekler.  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...