Çocuk brikete
baktı. Amma da büyüktü. Ağır olmalıydı. Yine de kaldırıp taşıyacaktı onu. Nefes
almayı unutan izleyiciler, gösteri bitip de soluk almayı hatırladıklarında
ayağa fırlayacak ve onu ayakta alkışlayacaklardı. Mayo biçiminde, leopar derisi
bir giysi içindeki çocuk için basit bir işti bu. Çünkü o Ringling Brothers
Sirki’nin güçlü çocuğuydu.
Eğilip briketi
kaldırdı ve spot ışığı altında taşımaya başladı. Kimse daha önce böyle güçlü
bir çocuk görmemişti. Seyirciler çıt çıkarmıyordu.
Ancak bir anda
kayboldu sirk. Çocuğun üstündeki giysi de, şaşkın seyirciler de, her şey… Hepsi
yok oluverdi. Briketin altındaki yuvadan çıkıp çocuğu kulağından sokan bir eşek
arısı bu hayali gösteriyi sonlandırmış, çocuk da gerçek dünyaya, içinde bulunduğu
garaja geri dönmüştü. Üstelik elinden düşen briket ayak parmaklarını ezmişti.
Üç yaşlarındaki bu
çocuk tahmin ettiğiniz gibi King’den başkası değildi. Ve bu şansız olay da
çocukluğunu kâbusa çeviren olayların başlangıcı olmuştu.
Tüm dünyada olduğu
gibi ülkemizde de geniş bir hayran kitlesine sahip olan Amerikalı yazar King,
sağlık sorunları ve manevi zorluklarla boğuşarak geçirir çocukluğunu. Henüz iki
yaşındayken babası bir daha dönmemek üzere çekip gider. Kulak iltihabı acı dolu
haftalar geçirmesine neden olur. Yetmezmiş gibi bir de bademcik ameliyatı olmak
zorunda kalır.
Bu talihsiz olaylar
okuldan alınmasıyla sonuçlanır. Her şerde bir hayır vardır derler ya, evde
kalmak da küçük Steve’in yaratıcı yönünü keşfetmesini sağlar. Vaktini öyküler
yazarak geçirmeye başlar. Tavşan Trick ve arkadaşları hakkında dört öykü kaleme
alır ve annesi tarafından öykü başına bir çeyreklik ile ödüllendirilir. Bu
çeyreklikler yazmaktan kazandığı ilk paralar olmuştur. Yıllar sonra -60’lı
yıllarda- Spaceman dergisine bir öykü yollar. Basılması için yolladığı ilk öyküdür
bu. Öykü reddedilir. Genç Steve o sıralarda, bu öyküyü yirmi yıl sonra bir
kitabevinde, Spaceman dergisinin yaratıcısı Forry için imzalayacağından
habersizdir tabii. “Terörün Yarı Dünyası” ise basılan ilk öyküsü olacaktır.
Ancak King her zaman hikâyeye kendi verdiği adın daha afili olduğunu
düşünecektir: “Yeniyetme Bir Mezar Soyucusuydum.”
Stephen başarılı
bir yazar olmasını karısına, Tabitha King’e borçludur demek abartılı olmaz. Tabby, Steve’in telekinetik
güçleri olan Carrie White karakterini mezardan çıkarmıştır. King’in yazarlık
kariyerini başlatacak olan sayfaları çöpten alarak başarır bunu. Bu sayfalarda
bir parıltı olduğunu söyler. Devam etmesi için yüreklendirir kocasını. Ve
birkaç ufak yardımda da bulunur. Sonuç olarak “Carrie” dört yüz bin dolara
satılır. Paranın yarısı King’in cebine girer. “Carrie” onlarca dile çevrilip,
milyonlarca okura ulaşacak bir yazarın ilk kitabı olur. Artık kapı aralanmıştır
ve King o kapıyı ardına dek açmakta gecikmez.
Ancak başarılı bir
kariyer, huzurlu bir yaşam demek değildir. King’in alkol sorununa bir de uyuşturucu
eklenmiştir. İşin kötü tarafı King’in bu dost gibi görünen iki düşmandan
kurtulmak istememesi, onlar sayesinde yazabildiğini düşünmesidir. Bu ikiliden
kurtulursa sayfaları artık dolduramayacağından korkmaktadır. Oysa bu fikre
katılmayan bir yanı King’i farklı bir şekilde uyarmaya çalışmaktadır. Kötü
alışkanlıklarını, karakterlere dönüştürüp beyaz sayfalara aktarmasını
sağlayarak yapar bunu. Örneğin “Misery” romanındaki, sevimli olmadığını
rahatlıkla söyleyebileceğimiz hasta ruhlu hemşire Annie Wilkes içtiği alkolün,
kullandığı kokainin sayfalara yansımış halidir. Bu hasta ruhlu kadın, alkolün
ve kokainin King’e yaptığını farklı bir biçimde de olsa zavallı yazar Paul Sheldon'a yapmaktadır. “The Shining”de başı alkolle fena halde dertte olan eski öğretmen Jack Torrance da kendisinden
başkası değildir. Neyse ki Tabby vardır. Yine yardımına koşar ve Carrie
White’ın ardından King’i de kurtarır. Ve işler, ne iyidir ki King’in korktuğu
gibi gelişmez. İki yalancı dostun ardından kapı hala açıktır ve karakterler
hayal gücünde doğup o kapıdan dünyamıza gelmeye devam etmektedirler.
Acı İle Yazmak
Fakat
aksilikler yakasını bırakmaya niyetli değildir. 1999’un Haziran ayında King’e
bir Dodge minibüs çarpar. Steve’in yaratacağı karakterler, kaleme alacağı
romanlar, öyküler bitmediğinden olsa gerek ölüme bir merhaba deyip aramıza geri
döner. Ama ölüm pek de ucuz kurtulmasına izin vermemiştir. Acı ve işkence dolu
haftalar, ameliyatlar birbirini izler. Talihsiz yazarın kırılmadık kemiği
kalmamıştır. Yine de çok değil, beş hafta sonra yazmaya başlar yeniden. Her
zaman olduğu gibi karısı yine yanındadır; hatta yazması için masasını bile o
hazırlar. İlk kez yazan biri gibi ve acılar içinde de olsa yazmaya başlamıştır
yeniden.
“Carrie”
ve “Salem’s Lot”u kiralık bir karavanın çamaşır odasında, daktilosunu dengede
tutmaya çalışarak yazan Stephen King hala da yazıyor. Ve hiç kuşku yok ki nefes
aldığı sürece de yazmaya, yazarak hayatlarımızı zenginleştirmeye devam edecek.
King romanlarındaki kasvetli üslup yakalanmış gibi görünüyor, yazılabilecek en âlâ yazı olduğuna da şüphem yok ama kendisinin geçirdiği minibüs kazasını konu alan romanı da yazıda olabilirdi gibi geldi :)
YanıtlaSilKing dipsiz bir kuyu. Hakkında ne yazarsak yazalım bir şeyler eksik kalıyor mutlaka. O yüzden King hakkında yazmayı sürdüreceğim. =)
YanıtlaSilBloğunuzdaki makaleler bizlerer çok faydalı oldu sorularımıza gereken cevapları buluduk, Dell Yedek Parça olarak sizlere teşekkürlerimizi sunuyoruz.
YanıtlaSilİlginiz için teşekkür ederim. Yeni yazılar üzerinde çalışıyorum. Yakında paylaşacağım. Blog'u takibe devam edin. İşlerinizde kolaylıklar dilerim.
YanıtlaSilAdamımdır kendileri :)
YanıtlaSil