30 Aralık 2016 Cuma

Lovecraft'ın Sineması


Çocukluğum film izlemekle geçti desem abartmış olmam. Bir üst sokağımızda, şu an yerinde yeller esen bir video kaset kiralama dükkânı vardı. Zaten sık sık hasta olan -boğazım davul gibi şişer ve ateşim kırk dereceye çıkıverirdi- bir çocuk olarak her gün bir iki film kiralar, ya kendi evimizde ya da video kasetçinin az ilerisinde oturan anneannemlerde izlerdim. Özellikle de korku filmlerine bayılırdım. Kulaklarım korkudan pancar gibi kızarsa da hiçbirini yarıda bırakmaz, her birini sonuna kadar izlerdim.

O zamanlar, büyülenerek izlediğim filmler hakkında yazılar kaleme alacağımdan ve bunları sanal bir ortamda paylaşacağımdan habersizdim tabii. Tıpkı The Curse’ün (Lanet / 1987) Lovecraft’ın The Colour out of Space (Uzaydan Düşen Renk) adlı öyküsünden uyarlandığından habersiz olduğum gibi. The Curse’ün başrolünde, Stephen King’in The Body (Ceset) adlı eserinden uyarlanan Stand by Me’den hatırlayacağınız Wil Wheaton yer alıyor. Yönetmen koltuğunda David Keith’in oturduğu 1987 tarihli filmin konusu şöyle:

Nathan Hayes (Claude Akins) dinine sıkı sıkıya bağlı bir çiftlik sahibidir. Kasvetli bir gecede çiftliğinin yakınlarına düşen meteor hem onun hem de ailesinin hayatını sonsuza dek değiştirecektir. Kötülük, dehşetli yüzünü göstermekte gecikmez. Uzaydan gelen lanetli kaya, yaşamın olmazsa olmaz kaynağını, suyu zehirler. Hayvanlar çıldırır, sebze meyveler kurtlanır ve kahramanımız Zack (Will Wheaton) film boyunca hem fiziki hem de ruhsal bir değişim geçiren aile fertleri ile mücadele etmek zorunda kalır.

The Curse (Lanet / 1987)
The Curse, tıpkı Exorcist (Şeytan) gibi din ve bilim çatışması üzerine kuruludur. Tüm bu felaketlerin Tanrı’nın gazabı olduğunu düşünen Nathan, bir sahnede yatağa bağlı Frances’in başında İncil okurken görülür. Nathan’a göre Tanrı, Frances’in günahları yüzünden hepsini cezalandırmaktadır. Çünkü Frances en büyük günahlardan birini işlemiş, zina etmiştir. Meteor tam da onun bu günahı işlediği gece düşmüştür. Diğer bir yandan Doktor Forbes (Cooper Huckabee) çiftlikteki kuyudan aldığı numuneyi incelenmesi için bir laboratuvara götürür. Ona göre neden doğaüstü değildir. Felakete Tanrı değil, suya karışan zehirli bir madde neden olmuştur.

The Curse, sizin de tahmin edeceğiniz gibi H.P. Lovecraft’ın tekinsiz öykülerinden uyarlanan ne ilk ne de son film. Lovecraft bir dehşet madeni olunca eserlerinden uyarlanan filmler de uzunca bir liste oluşturuyor haliyle. Kimisi başarılı olmaya yaklaşıyor, kimisi ise uyarlandığı öykünün yanına bile yaklaşamıyor.

Charles Dexter Ward Vakası adlı öyküden uyarlanan ve Roger Corman’ın yönettiği 1963 yapımı The Haunted Palace’ta usta oyuncu Vincent Price, Charles Dexter Ward ve Joseph Curwen olarak çıkıyor karşımıza. Bir başka The Colour out of Space uyarlaması olan Die, Monster, Die!’da (1965) Frankenstein’ın canavarı denince akla gelen ilk isim olan Boris Karloff, Nahum Witley’e ruh veren aktör oluyor.  

Re-Animator (1985)
1985 senesinde Jeffrey Combs, Stuart Gordon’ın yönettiği Re-Animator’de ölümü yenmeyi takıntı haline getirmiş Doktor Herbert West’e dönüşüyor. Film, korku severlerin ilgisini çekmiş olacak ki Jeffrey Combs, Bride of Re-Animator (1990) ve Beyond Re-Animator (2003) filmlerinde de çılgın doktoru canlandırmayı sürdürüyor ve ölüleri ayağa kaldırmaya devam ediyor.

Stuart Gordon, Lovecraft filmleri denince belki de akla gelen ilk yönetmen oluyor. Gordon Re-Animator’ü yönettikten bir yıl sonra, bu kez From Beyond’un (Ötelerden / 1986) yönetmen koltuğuna oturuyor. Jeffrey Combs bir kez daha çılgın bir bilim adamı olup çıkıveriyor ve sonsuza dek kilitli kalması gereken kapıları açıp başını derde sokuyor. 

Gordon 1995’te yine Jeffrey Combs ile çalıştığı Castle Freak’i çekiyor. Bu filmi 2001’de Dagon izliyor. Birer saatlik korku filmlerinden oluşan Masters of Horror için usta yönetmenler kolları sıvadığında Gordon yine Lovecraft’tan besleniyor ve Dreams in the Witch-House ile korkunun efendisine bir kez daha saygılarını sunuyor.

In the Mouth of Madness (1994)
Korku sinemasına acımasız bir seri katili, Michael Myers’ı kazandıran efsanevi yönetmen John Carpenter, 1994’te Lovecraftian bir film olan In the Mouth of Madness’ı (Çılgınlığın Ötesinde / 1994) çekiyor. Film, asla yerinde olmak istemeyeceğimiz sigorta müfettişi John Trent’in (Sam Neill) Sutter Cane (Jürgen Prochnow) adında bir korku yazarını bulma çabasını konu ediniyor. John Trent, Cane’i aramaya başlıyor başlamasına ama onu bulayım derken bu sefer de kendini kaybediyor ve hayal ile gerçeğin birbirine karıştığı kâbus gibi bir dünyaya yuvarlanıveriyor. Şanssız sigorta müfettişimiz, film boyunca bu tüyler ürpertici dünyadan kurtulmaya çabalıyor. Elbette bir yandan da akıl sağlığını korumaya uğraşıyor.

Ve buraya kadar. Size yolun sonuna kadar eşlik edemeyeceğim için üzgünüm. Ortada bir dolu film var. Tüm bu filmleri bir yazıda ele almak mümkün değil. Tek dileğim, yazımın yolun başlangıcını aydınlatmış olması. Gerisi size kalmış. Yolculuğun geri kalanında yalnızsınız. Size son bir uyarı: Adımlarınıza dikkat edin. İşin içinde Lovecraft gibi bir dehşet ustası varken tedbiri elden bırakmaya gelmez.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...