9 Mayıs 2014 Cuma

Yeni Tanıştığım Yazarlar, Eski Dostlar ve Birkaç King Tavsiyesi

Bu yıl birçok yeni yazar girdi hayatıma. Kimi büyüledi beni, kimi ise beklentilerimi karşılayamadı. Bende hayal kırıklığı yaratan isimler başka bir yazının konusu olsun ama büyülendiğim bir iki yazardan kısa da olsa bahsetmek isterim size:

Hiç kuşkusuz Dalgalar ile tanıştığım ve Mrs. Dalloway eseriyle edebiyat dünyamda kalıcı bir iz bırakan Virginia Woolf  bu isimlerin başında gelmekte. Onunla bu kadar geç tanıştığım için kendime kızmadan edemiyorum. Woolf yazdıklarıyla İngiltere’de gerçekçilik geleneğini kırmış öncü bir yazar. Maalesef zorlu bir dönemde, zorlu bir yaşam sürmek zorunda kalmış bu büyük kalem. Ve ne üzücüdür ki bu zorlu yaşamı intiharla son bulmuş.

Ve A. Conan Doyle. Doyle deyince akla gelen ilk isim efsanevi dedektif Sherlock Holmes oluyor elbet. Ama ben size Doyle’un başka bir eserinden söz etmek istiyorum. Onun tedirgin edici on beş hikayesini içeren bir kitaptan. Tekinsiz Hikayeler’den. Bu kitabının sayfaları okumaya doyulmayacak kadar enfes korku hikayeleriyle dolu. Neler yok ki bu hikayelerde: Korkunç mumyalar, mağara canavarları, gökyüzünde yaşayan tuhaf canlılar, habis hayaletler, uğursuz eşyalar ve daha neler neler. İnsan hele de benim gibi yazma heveslisiyse Doyle’u kıskanmadan edemiyor.

Uzun süredir tanışmak istediğim bir başka yazar da Philip K. Dick’ti. Dick Bilim Kurgunun Kâhinleri adlı belgeselle çekmişti dikkatimi. Onun konu edildiği bölümü kaç kez izledim inanın sayısını unutmuşumdur. Sonunda “Gerçek nedir? Bizi androidlerden ayıran nedir?” gibi konuları ele aldığı Androidler Elektrikli Koyun Düşler mi? romanını okuyarak tanıştım Dick ile.

Tabii bu yeni yazarların yanı sıra uzun zamandır tanıdığım ve sevdiğim birçok yazar da romanlarıyla, öyküleriyle hayatımın bir parçası olmayı sürdürdü bu yıl da. Kimler yok ki bu yazarlar arasında: Orhan Kemal, Dostoyevski, Nazım Hikmet, Franz Kafka, Vasconcelos… Ve tabii ki edebiyat dünyamın kralı: Stephen King.

                                  
2014 yılında okuduğum ilk King romanı Oyun oldu. Kitabın konusu şöyle özetlenebilir: Gerald ve Jessie göl kenarındaki yazlık evlerinde bir oyun oynamaya karar verirler. Gerald karısını yatak başlığına kelepçeler. İşin aslı bu aslında Gerald’ın fikridir ve Jessie bu hale sokulmaktan pek de hoşlanmamaktadır. Gerald kıçındaki donu ve yüzündeki o garip ifadeyle fazlasıyla komiktir üstelik. Jessie yine de ne olacaksa olup bitsin diye düşünür. Ne de olsa karşısındaki kocasıdır ve ilk defa sevişmeyeceklerdir. Bu düşünce uzun ömürlü olmayınca Jessie kocasından kendisini çözmesini ister. Sizin de tahmin edeceğiniz gibi Gerald’ın geri adım atamaya niyeti yoktur. Jessie’nin kelepçelerden kurtulma arzusunu oyunun bir parçası olarak görmeye karar verir. Olanlar da bundan sonra olur. Gözlerinin önünde çocukluğunda yaşadığı acı bir olay canlanan Jessie, kocasına iki sağlam tekme patlatır. Gerald yediği tekmelerin ardından bir kalp krizi geçirip tahtalı köyü boylar. Krizi tetikleyen yediği tekmeler mi,  fazla kilosu mu, yoksa küçük oyunundan aldığı haz mıdır bilinmez ama neden her ne olursa olsun olan olmuştur artık ve Jessie medeniyetten uzaktaki yazlık evde, yatağa kelepçeli bir halde tek başına kalmıştır.

Ne yazık ki Oyun “okuduğum en kötü King romanı ödülü”nün en güçlü adayları arasındaki yerini aldı. Benim gibi okumadığınız üç beş King romanı kaldıysa ve tüm King romanlarını okumayı hedefliyorsanız Oyun’u da okuyun elbette. Yok eğer öyle değilse bu kitaptan uzak durun derim.

Ama ben Medyum, Sadist, Hayvan Mezarlığı, O, Mahşer, Göz, Christine gibi King klasiklerinin hepsini okudum mu diyorsunuz? O halde Blaze'i okuyun. Blaze King’in Richard Bachman adıyla yazdığı romanlarından biridir ve John Steinback’in Fareler ve İnsanlar romanına bir saygı duruşu niteliğindedir. (Diğer Bachman romanları için:  http://stephenking.com/library/bachman_novel/ )


Her ne kadar King, Blaze’i bir “trunk novel” (basılmaya değer bulunmayan kitap) olarak görse de ona kesinlikle katılmadığımı belirtmek isterim. Bana soracak olursanız raflar basılmaya değer görülmemesi gereken kitaplarla dolu ve bu kitaplar raflarda dururken Blaze’in karanlıkta kalıp unutulması haksızlık olurdu. Stephen King keşke Blaze yerine Oyun'u basılmaya değer görmeseymiş demeden edemiyor insan.

Blaze’in konusunu aşağı yukarı tahmin etmişsiniz herhalde. Ne de olsa Blaze’in Fareler ve İnsanlar’ın King versiyonu olduğunu söylemiştim size. Blaze şanssız bir çocukluk geçirmiştir. Babası tarafından merdivenden aşağı atıldığı için kafası ağır çalışmaktadır. Hayatının geri kalanı da çocukluğundan farklı geçmez. Sonunda George adlı tecrübeli bir suçluyla taşınır ve onunla birlikte takılmaya başlar. George öldürülünce Blaze yeniden tek başına kaldığını düşünür. Ama George’un hayaleti Blaze’i yalnız bırakmaz.

Uzun lafın kısası eğer bir King romanı okumaya karar verdiyseniz ve King klasiklerini zaten okudum diyorsanız Blaze sizin için iyi bir seçenek olacaktır. Oyun mu? İlla istiyorsanız onu da okuyun tabii canım. Kim bilir, belki sayfalarında benim göremediğim bir parıltıya rastlarsanız. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...