Bu
yıl birçok yeni yazar girdi hayatıma. Kimi büyüledi beni, kimi ise beklentilerimi
karşılayamadı. Bende hayal kırıklığı yaratan isimler başka bir yazının konusu
olsun ama büyülendiğim bir iki yazardan kısa da olsa bahsetmek isterim size:
Hiç
kuşkusuz Dalgalar ile tanıştığım ve Mrs. Dalloway eseriyle edebiyat dünyamda
kalıcı bir iz bırakan Virginia Woolf bu isimlerin başında gelmekte. Onunla bu
kadar geç tanıştığım için kendime kızmadan edemiyorum. Woolf yazdıklarıyla İngiltere’de
gerçekçilik geleneğini kırmış öncü bir yazar. Maalesef zorlu bir dönemde, zorlu
bir yaşam sürmek zorunda kalmış bu büyük kalem. Ve ne üzücüdür ki bu zorlu
yaşamı intiharla son bulmuş.
Ve
A. Conan Doyle. Doyle deyince akla
gelen ilk isim efsanevi dedektif Sherlock
Holmes oluyor elbet. Ama ben size Doyle’un başka bir eserinden söz etmek
istiyorum. Onun tedirgin edici on beş hikayesini içeren bir kitaptan. Tekinsiz Hikayeler’den. Bu kitabının
sayfaları okumaya doyulmayacak kadar enfes korku hikayeleriyle dolu.
Neler yok ki bu hikayelerde: Korkunç mumyalar, mağara canavarları, gökyüzünde
yaşayan tuhaf canlılar, habis hayaletler, uğursuz eşyalar ve daha neler neler.
İnsan hele de benim gibi yazma heveslisiyse Doyle’u kıskanmadan edemiyor.
Uzun süredir tanışmak istediğim bir başka yazar da Philip K. Dick’ti. Dick Bilim Kurgunun Kâhinleri adlı belgeselle çekmişti dikkatimi. Onun konu edildiği bölümü kaç kez izledim inanın sayısını unutmuşumdur. Sonunda “Gerçek nedir? Bizi androidlerden ayıran nedir?” gibi konuları ele aldığı Androidler Elektrikli Koyun Düşler mi? romanını okuyarak tanıştım Dick ile.
Tabii
bu yeni yazarların yanı sıra uzun zamandır tanıdığım ve sevdiğim birçok yazar
da romanlarıyla, öyküleriyle hayatımın bir parçası olmayı sürdürdü bu yıl da.
Kimler yok ki bu yazarlar arasında: Orhan
Kemal, Dostoyevski, Nazım Hikmet, Franz Kafka, Vasconcelos… Ve
tabii ki edebiyat dünyamın kralı: Stephen
King.
2014
yılında okuduğum ilk King romanı Oyun
oldu. Kitabın konusu şöyle özetlenebilir: Gerald ve Jessie göl kenarındaki
yazlık evlerinde bir oyun oynamaya karar verirler. Gerald karısını yatak
başlığına kelepçeler. İşin aslı bu aslında Gerald’ın fikridir ve Jessie bu hale
sokulmaktan pek de hoşlanmamaktadır. Gerald kıçındaki donu ve yüzündeki o garip
ifadeyle fazlasıyla komiktir üstelik. Jessie yine de ne olacaksa olup bitsin
diye düşünür. Ne de olsa karşısındaki kocasıdır ve ilk defa sevişmeyeceklerdir.
Bu düşünce uzun ömürlü olmayınca Jessie kocasından kendisini çözmesini ister. Sizin
de tahmin edeceğiniz gibi Gerald’ın geri adım atamaya niyeti yoktur. Jessie’nin
kelepçelerden kurtulma arzusunu oyunun bir parçası olarak görmeye karar verir.
Olanlar da bundan sonra olur. Gözlerinin önünde çocukluğunda yaşadığı acı bir
olay canlanan Jessie, kocasına iki sağlam tekme patlatır. Gerald yediği tekmelerin
ardından bir kalp krizi geçirip tahtalı köyü boylar. Krizi tetikleyen yediği
tekmeler mi, fazla kilosu mu, yoksa
küçük oyunundan aldığı haz mıdır bilinmez ama neden her ne olursa olsun olan olmuştur
artık ve Jessie medeniyetten uzaktaki yazlık evde, yatağa kelepçeli bir halde
tek başına kalmıştır.
Ne
yazık ki Oyun “okuduğum en kötü King
romanı ödülü”nün en güçlü adayları arasındaki yerini aldı. Benim gibi
okumadığınız üç beş King romanı kaldıysa ve tüm King romanlarını okumayı
hedefliyorsanız Oyun’u da okuyun elbette. Yok eğer öyle değilse bu kitaptan
uzak durun derim.
Ama
ben Medyum, Sadist, Hayvan Mezarlığı,
O, Mahşer, Göz, Christine gibi King klasiklerinin
hepsini okudum mu diyorsunuz? O halde Blaze'i
okuyun. Blaze King’in Richard Bachman
adıyla yazdığı romanlarından biridir ve John
Steinback’in Fareler ve İnsanlar
romanına bir saygı duruşu niteliğindedir. (Diğer Bachman romanları için: http://stephenking.com/library/bachman_novel/
)
Her
ne kadar King, Blaze’i bir “trunk novel”
(basılmaya değer bulunmayan kitap) olarak görse de ona kesinlikle katılmadığımı
belirtmek isterim. Bana soracak olursanız raflar basılmaya değer görülmemesi
gereken kitaplarla dolu ve bu kitaplar raflarda dururken Blaze’in karanlıkta
kalıp unutulması haksızlık olurdu. Stephen King keşke Blaze yerine Oyun'u
basılmaya değer görmeseymiş demeden edemiyor insan.
Blaze’in
konusunu aşağı yukarı tahmin etmişsiniz herhalde. Ne de olsa Blaze’in Fareler
ve İnsanlar’ın King versiyonu olduğunu söylemiştim size. Blaze şanssız bir
çocukluk geçirmiştir. Babası tarafından merdivenden aşağı atıldığı için kafası
ağır çalışmaktadır. Hayatının geri kalanı da çocukluğundan farklı geçmez.
Sonunda George adlı tecrübeli bir suçluyla taşınır ve onunla birlikte takılmaya
başlar. George öldürülünce Blaze yeniden tek başına kaldığını düşünür. Ama
George’un hayaleti Blaze’i yalnız bırakmaz.
Uzun
lafın kısası eğer bir King romanı okumaya karar verdiyseniz ve King
klasiklerini zaten okudum diyorsanız Blaze sizin için iyi bir seçenek olacaktır.
Oyun mu? İlla istiyorsanız onu da okuyun tabii canım. Kim bilir, belki
sayfalarında benim göremediğim bir parıltıya rastlarsanız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder