“İşte geliyorlar!”
dedi öğretmen. Öğrenciler başlarını gökyüzüne çevirdiler. Bulutların arasından
çıkan uzay gemileri ateş etmeye başlamıştı bile. Işınların ilk hedefi köpeğini
gezintiye çıkaran yaşlı bir kadın oldu. Kadından geriye giysilerinden ve altın
yüzüğünden başka bir şey kalmadı.
“Anne! Anne!” diye
bağırdı bir çocuk sevinç içinde. Bademciklerini yeni aldırmıştı. Üzerinden
geçen gri diske el salladı. “Hey! Hey!” Bir saniye sonra dondurması kaldırımda
eriyordu. Çocuk gitmişti, diğer milyonlarcası gibi. Saldırı başlayalı iki
dakika bile olmadan insan nüfusu yarıya inmişti.
Öğrenciler heyecan içinde
olup bitenleri izliyorlardı. Ne kadar da şanslıydılar. Bu kez yalnızca yirmi
öğrenciye tanıklık izni verilmişti.
Gri diskler hiç
ıskalamıyordu. Ne saklanacak yer, ne kaçacak zaman vardı. Işınlar yağmur gibi
yağıyordu. İnsanlar hiç var olmamış gibi yok olup gidiyorlardı.