6 Aralık 2012 Perşembe

Yolcu: Cehennem'e Açılan Kapı


Kendini çıplak hissediyordu. Çırılçıplak. Kat kat örtünse yine de bu duygudan kurtulamazdı. Bu his bedeninin çıplaklığından değil, benliğinin ilahi bir gücün önünde görünür kılınmasından kaynaklanıyordu.

Burada sır yoktu. Burada yalan yoktu. Sadece gerçekler vardı. Burada şeffaflık vardı. 

İşlediği her günahın pişmanlığını hissediyordu şimdi. Günahları bilinç kazanmış ondan hesap soruyordu. Kafasının içinde binlerce ses duyuyordu. Binlerce farklı ses ona neden, diye soruyordu.

Neden? Neden? Neden?

Sesler zihnini kemirirken arkasını döndü. Köşkün kapısından tekrar girebilirse... Bu seslere daha fazla katlanamayacaktı. Bu utancı daha fazla kaldıramayacaktı. Burada olmaya daha fazla dayanamayacaktı.

Ama kapı yoktu. Onun yerinde bir yarık vardı. İki farklı boyutu birbirine bağlayan geniş bir yarık. Sanki soluk alıyormuş gibi genişleyip daralıyordu. Hırsız yarıktan köşkün içini görebiliyordu. Tozlanmış eşyaları, basamakları… Ve basamakların sonunda yatan bedenini. Bir ayakkabısı ayağından fırlamış, kan gölünün içinde hareketsiz yatıyordu, ipleri kesilmiş bir kukla gibi. Başı, boynunun üstünde hayatta kalmasına imkân tanımayacak bir şekilde dönmüştü. Kanla kaplı yüzü sırtının olduğu tarafa dönüktü ve gözleri açıktı. Yanaklarından çenesine doğru süzülen kan, gözyaşını andırıyordu. Sanki bedeni yarığın diğer tarafındaki kısmına bakıyor, onun için üzülüyor, gözyaşı döküyordu. 

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...